Sekam
Henüz vakit varken...
Mail Adresiniz :
Şifreniz :
Mail Adresiniz : Şifreniz : Şifre Tekrar : Adınız Soyadınız : Telefon No ( isteğe bağlı) :
Ailede roller değişirken

Ailede roller değişirken

Erol Göka / Yeni Şafak 09 Kas 2017, Perşembe

Birisi bize üçüncü dünya savaşının çoktan başlamış olduğunu söylese, şaşırmayacak kadar kaotik bir dünyada yaşıyoruz. Kendi adıma 15 Temmuz 2016’da aynı zamanda dünyayı alt-üst edecek bir dehşetengiz olaylar serisinin fitilinin ateşlendiğine inanıyorum. Böyle zamanlarda, doğru bilgiye ulaşan ve ona göre düşünceler geliştirenlerin dışındakilerin susması ve herkesin vatanı için kenetlenmesi ve bildiği işi en iyi biçimde yapması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl olsa bu günler geçecek, bugün toz duman olan ortalık günü gelince sakinleşecek. İşte o zamana iyi hazırlanmak lazım. Bu düşüncelerle sorunları ortaya koyan, kavramları aydınlatmaya çalışan yazılar yazmaya gayret ediyorum.

Modern zamanlarda ailenin yaşadığı güçlüklerden konuşuyoruz arada bir. Modern yaşama tarzı konusunda tavrımız ister menfi ister müspet olsun, hepimizin kabul edeceği, vicdan sahibi kimsenin reddedemeyeceği dertler var. Mesela çocukluğun en doğal ifadesi olan oyunun sırf bir eğlence diye değil de, zekâ ve psiko-motor becerileri geliştirici bir modern araca, metaya dönüştürüldüğü gören tüm gözler görüyor ve bundan rahatsız oluyor. Her türlü reklamın aileleri, çocuklarına “en özel” varlıklar olarak davranacak şekilde tüketime kışkırttığını da herkes biliyor. “Çocuk merkezli”, çocukların evlerin hakiki yöneticileri olduğu bir aile düzenini ayakta tutmaya çalışıyoruz ama bunu sanıldığından çok daha fazla sorun ve sıkıntıya rağmen başarabiliyoruz.

Araştırmalarla kanıtlanmış şu tür olgulara da aklı başında kimsenin hemen itiraz etmesi mümkün değil: Babalarıyla sevgi dolu ve sağlam ilişkiler yaşayan çocuklar, eşleriyle, sağlıklı ve tatmin edici ilişkiler kurmakta daha başarılı oluyor… Çocuklarıyla güçlü ilişkileri olan baba için hayat daha anlamlı, daha zevkli, daha güvenli hale geliyor; şefkat, hoşgörü, sabır, sevgi, cömertlik, yaşama sevinici ve azmi gibi duygular gelişebiliyor… Çocuğun yetişmesi ve bakımını eşler birlikte paylaştıklarında kadın-erkek ilişkisindeki sağlıklı görünümler artıyor, aynı şekilde babanın çocuklarına olan ilgisi, anneyle aynı evi paylaşmasıyla ve kurduğu ilişkinin kalitesiyle paralellik gösteriyor. Tüm bunlar doğru ama modern zamanlarda bunları başarabilen bir aile ortamı oluşturabilmek pek öyle kolay değil.

Evet, ilginç hatta çok ilginç zamanlarda yaşıyoruz. Modernliğin aile yaşamında yol açtığı sıkıntılardan da, başta kadınlar olmak üzere hayatlarımız için getirdiği kazanımlardan da aynı şevkle bahseden insanlar var. Sıkıntılardan bahsedenler, modernlikle birlikte ailedeki rol dağılımlarının psikolojilerimizi nasıl alt-üst ettiğini ballandırarak anlatıyorlar. Boşanmaların, tek ebeveynli çocukların, çocuklardaki ruhsal rahatsızlıkların, hatta aile-içi şiddetteki artışın modern zihniyetin ürünü olduğunu söylüyorlar. Çalışma ve kamu hayatına etkin katılımın kadınlara, özellikle annelere mutluluk getirmediğini; çalışan annelerin suçluluk duygusu, aşırı sorumluluk yüklenme, zihinsel ve bedensel yorgunluk, çocuk bakıcısı arayışı uğraşlarıyla heder olduklarını dile getiriyorlar.  

Yapılan araştırmaların yoğun bir tempo içinde olan babaların 10 ile 15 saniye arasında değişen üç ayrı zaman dilimine bölerek günde 40 saniyenin altında bir süre çocuklarıyla ilgilendiklerini, çoğu çalışan anneye sahip olan çocukların günde en az üç saatlerini televizyon ve internet karşısında geçirdiklerini gösterdiğinden… Anne ve babalarını bir arada görme imkânları azalan, daha çok kreşlerde ve eğitimde vakit geçiren çocukların hem ebeveynin kendilerine aktarabilecekleri büyük bir bilgi birikimi ve tecrübeden hem de onlarla özdeşleşebilme imkânından yoksun kaldıklarından...  Çocukların dış dünyadan gelebilecek tehlikelere, iç dünyadan kaynaklanan korkulara karşı muhtaç oldukları baba korunmasından çoğu zaman mahrum olduklarından… Erkek çocuklarda şiddet ve suça yöneliş oranıyla, küçüklüklerinde yeterli bir baba figürünün yokluğu arasındaki ilişkiden… Babasız evlerde büyüyen çocukların hem yetişkinlerle hem de başka çocuklarla iyi ilişkiler geliştirme ve sürdürmede güçlük çektikleri, daha sıkılgan, içe kapanık veya uyum bozukluğu ve intihar davranışı gösterdikleri, ihmal ve suiistimale uğradıklarından… Araştırma sonuçlarına göre, eşleri çalışan erkeklerin, eşleri çalışmayanlardan daha mutsuz olma eğiliminde olduğu ve daha yüksek oranda ruhsal sıkıntı yaşadığından… Yine araştırmalara göre, değişik yaş ve demografik özelliklere sahip babaların en az üçte ikisinin bugün baba olmanın geçmişten daha zor olduğunu, iş ile aile arasında denge kurmanın giderek güçleştiğini düşündüklerinden ve bunlara benzer birçok başka olgudan bahsediyorlar.

Bunların her biri çok ciddi, üzerinde çok düşünülmesi gereken iddialar ama diğer tarafın tam tersini savunan tezleri de hiç yabana atılır cinsten değil. Onlarla devam edelim.

****

Kadın çalışınca aile yıkılır mı?

Erol Göka / Yeni Şafak 12 Kas 2017, Pazar

Modernliği aile hayatında yol açtığı sorunlar nedeniyle şiddetle eleştirenler kadar kazanımlarında da söz edenler var. Elbette, modernliğin kazanımlarından bahsedenler deyince, tüm geleneksel değerlere ve bu arada aileye de karşı olacak kadar ileri giden marjinalleri kast etmiyorum. Aileyi ve aile değerlerini sahiplenmekle birlikte modern hayatın geleneksel dünyaya göre birçok kolaylık sağladığını, özellikle kadınları çalışma ve kamu hayatına katarak daha hür hale getirdiğini savunanlardan bahsediyorum.

Kadınların modern zamanlarda daha hür olduklarını, çalışma ve kamusal hayatta yer almalarının daha ziyade müspet özellikler gösterdiğini savunanların tezleri pek öyle es geçilemeyecek cinsten. Odaklandığımız konu olması hasebiyle aile hayatıyla ilgili söylediklerine kulak verelim.

Araştırmalar, çocuğun kişilik gelişimi üzerinde annenin çalışıp çalışmamasının değil, ancak anne babanın çocuk yetiştirme tutumlarının etkisini ve annesi çalışan çocukların psiko-sosyal gelişimlerinin annesi çalışmayan çocuklara kıyasla daha üstün olduğunu ortaya koyuyor. Çalışan annelerin eğitim düzeyi, çalışmayanlara göre daha yüksek ve kendini geliştirme çabası ve bilinçlenme düzeyi daha yeterli. Annenin çalışması, üretken olmasına, diplomasını değerlendirmesine fırsat veren ve ruh sağlığı açısından önemli bir faaliyet olduğu gibi çocuğuyla ilgili doğru yaklaşımları benimsemesini, daha sağlıklı bir ev ortamı oluşturmasını müspet yönde etkiliyor.

Sanılanın aksine çalışmayan çok sayıda anne de zamanlarının tümünü çocuklarına veremiyor, ev-içi ve ev-dışı işleri, bunu büyük ölçüde engelliyor. Önemli olan, annenin evde bulunduğu süreyi iyi değerlendirmesi, bu zaman içinde çocuğuyla bütünleşmesi, ilgilenmesi, oyun oynayabilmesi. Annenin çocuğu ile birlikte geçirdiği süre arttıkça kalitesi azalıyor. Ev hanımları çocukları ile birlikte aynı mekânda olsalar da onlarla pek birlikte vakit geçirmeye katlanamıyorlar. Çalışan anneler genellikle çocukları ile “yeterince vakit geçiremedikleri”nden yakınıyorlar ama araştırmalar, anne babası çalışan çocukların %85-90’ının böyle bir durumdan şikâyetçi olmadıklarını gösteriyor.

Modern hayatta aile-içi şiddet ve cinsel suç mağduru kadınlar, çocuk denecek yaşta evlendirilen, anne olan genç hanımlarla ilgili de büyük dertler var. Mesela 15-44 yaş arası kadınların erkek şiddeti sonucunda sakatlanma ve ölüm riski, aynı yaş grubu kadınların kanser ve trafik kazası gibi nedenlerle ölme riskinin toplamından daha fazla. İnancı, dünya görüşü ne olursa olsun tüm kadınların ortak sorunu ama işin ilginç yanı, bu konularda da daha çok modernliğin kadınların özgürlük ve yaşamlarına daha ziyade müspet yönde etkide bulunduğunu savunan kadınlar söz alıyor. Sanıyorum bu durumun nedeni, bir biçimde tüm bu sorunların kaynağında geleneğin bulunulduğuna inanılması. Oysa pekâlâ aile-içi şiddete, cinsel suçlara ve hatta akıl baliğ olma kavramı çerçevesinde çocuk yaşta evliliklere geleneksel bakışa ve değerlere göre güçlü karşı çıkışlar yapılabilir.

Modernliğin tarihten radikal bir kopuş olduğu, tüm hayatlarımızla birlikte aile hayatımızı da değiştirdiği ve her birimizi bir yere savurduğu kesin. Bu nedenle modern hayatın aile ve kadın hayatına etiklerinden bahsederken aynı inanca sahip insanlar olarak bile farklı görüşleri dile getirebiliyoruz. Birçok alandaki görüşlerimizde, yaşama tarzımızda benzerlikler olsa da mesela modernliğin hayatımıza kattıkları ve kadınların çalışması konusunda farklı bir görüşlerimiz bulunabiliyor. Kesinlikle bu, bizi endişeye, birbirimizi suçlamaya sevk etmemeli. Birbirimizi, neyi, niye savunduğumuzu anlamaya çalışmalı. İlkesel konularda birlik ve dayanışmamızı güçlendirmeliyiz.

Modern hayat karşısında bizi birleştirecek olan ilkemiz, ailenin ve değerlerinin ne pahasına olursa olsun savunulması olmalı, buna uygun politikaları desteklemeliyiz. Mesela yaşamın ilk yıllarında çocuğun beden gelişimi için vitamin ve protein ne kadar gerekli ise, bedensel, zihinsel ve duygusal gelişimi için anne sevgisi de o kadar gerekli. Aynı şekilde bebeğe bakım verenlerin ve yaşama ortamının sürekliliğinin, ailenin olabildiğince çok bir arada bulunmasının sağlanması hayati önemde. Kadın çalışsa da çalışmasa da ailenin güçlenmesi, aile ortamının iyileştirilmesi için çabalamalıyız. Çalışan anneler için daha esnek bir çalışma programı uygulanması ve iş yükünün belli bir süre hafifletilmesi için farklı seçenekler oluşturmalıyız. Çalışan kadının doğumdan sonra, esasen bebeğiyle ilgilenebilmesi için mümkün olan en uzun sürede ücretli doğum izni sağlamalıyız. Ana çocuk sağlığı hizmetlerini geliştirmeli, iş yerlerinde kreş, yuva, çocuk kulübü vb. bakım ve eğitim yerlerinin açılması, nitelikli ve sertifikalı çocuk bakıcısı yetiştirilmesi, okul öncesi eğitim kurumlarının sayı ve nitelik olarak geliştirilmesi, evlilik ve ana-baba okullarının kurulması için uğraşmalıyız.