Sekam
Henüz vakit varken...
Mail Adresiniz :
Şifreniz :
Mail Adresiniz : Şifreniz : Şifre Tekrar : Adınız Soyadınız : Telefon No ( isteğe bağlı) :
KUR’AN’A GÖRE MUTLU AİLE

KUR’AN’A GÖRE MUTLU AİLE

KUR’AN’A GÖRE MUTLU AİLE

TAKDİM

Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi (SEKAM), sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda saha araştırması ve vaka analizleri yapmak üzere kurulmuş olup bunların yanısıra teorik derinlikli ilmî araştırmalar da gerçekleştirmektedir.

SEKAM, yaptığı araştırmalarda ülkenin temel sorunlarını bağımsız bir bakışla tespit etmeyi ve bu sorunların fotoğrafını çekmeyi ilke edinmiştir. Tespit edilen sorunlar için kendi kültür ve medeniyetimizin temel değerleri çerçevesinde ilgili kişi ve kurumlara çözüm önerilerinde bulunmaktadır. Anlık ve geçici çözümler yerine kalıcı ve uzun vadeli çözümler üzerinde durulmaktadır.

SEKAM bu yaklaşımla 2010 yılında, Türkiye’de ailenin yapısını –sahada- araştırmış, ailenin mevcut durumunu ve sorunlarını tespit etmiştir. Söz konusu çalışma ile evlilik, nikâh, eşe ilişkin tutum ve tavırlar, namus, cinsellik, boşanma, şiddet, anne-baba ve çocuk ilişkisi, anne-babaların çocuk yetiştirme tutumları, çocuklarla iletişim, medya ve boş zamanları değerlendirme alt alanlarında Türkiye’de ailenin yapısı ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur.

Genel olarak aile, tarihin en eski örgütlü yapısıdır. İlk insanla birlikte aile kurumu meydana gelmiş, nesilden nesile intikal ederek ve değişik şekiller alarak günümüze kadar ulaşmıştır. Aile, etkisi ve önemi asla kaybolmamış bir sistem, bir yapı ve bir sosyal kurumdur. İnsanlık, ailenin yerini tutabilecek bir başka yapı ortaya çıkaramamıştır. Çünkü aile toplumun yapı taşıdır. Neslin devamını, toplumsal sürekliliği en sıhhatli bir şekilde sağlayan bir yapı olarak aile, insanda kimlik ve kişiliğin inşa edilmesine, toplumsal değerlerin korunup zenginleştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Annelik, arkadaşlık, nesli devam ettirme arzusu, ebeveynlik duyguları ailede birlikte inşa edilip kökleşmektedir. Sorumluluk, sadakat, güven, bağlılık ve birlik duyguları kişiye ailede aşılanmaktadır. Eşler arasındaki cinsel davranışların sıhhatli bir şekilde düzenlenmesi, sevgi ve arkadaşlık duygularının geliştirilmesi, toplumsal statünün sağlanması, koruma duygusunun geliştirilmesi aile sayesinde mümkün olmaktadır. Ayrıca aile, sorun çözen, sorun çözme kabiliyeti en yüksek olan ve bu konuda alternatifi olmayan tek kurumdur. Aile, bireylerin sorunlarının içtenlikle çözüme kavuşturulduğu en önemli fiziksel ve ruhsal atmosferdir.

Değer bağı ile akrabalık bağının birleşip güç kazandığı bir mekân olan ailede bu iki ana bağın sağlam olarak kalması gerekmektedir. Bağlardan birinde meydana gelen kopma, diğerini da etkilemekte ve zayıflatmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca sağlam aile yapıları sağlam toplumları ortaya çıkarmıştır. Nitekim sağlam aile yapıları kendisi ile, çevresi ile, toplumla, hayatla ve doğayla barışık, sağlıklı, dengeli, istikrarlı ve sorumluluk sahibi şahsiyetli nesiller inşa ederler. Bu sebeplerden dolayı aile kurumu toplumlar için hayat memat meselesidir.

Ailenin diğer bir özelliği de hem değişimin bir aracı olması hem de değişime karşı en güçlü şekilde direnen bir kurum olmasıdır. Osmanlı’nın son yüzyılı ile Cumhuriyet döneminde aile toplumsal dönüşüm aracı olarak görülmüş ve bu yönde kullanılmıştır. Aile, büyük önemine rağmen en çok ihmal edilen bir kurumdur. Batı dünyasının 40-50 yıl önce yaşadığı ve halen devam etmekte olan aile krizi, Türkiye’de 1980 sonrasında yaşanmaya başlamıştır. Bizde yaşanan aile krizi, Batı’nın ulaştığı düzeyde bir kriz olmayıp henüz krizin başlangıç aşamasında bulunmaktadır. Ancak tedbir alınmazsa gelinecek nokta Batı ile aynı seviye de olacak ya da daha kötüye gidecektir.

Türkiye’nin, Batılılaşma serüveni ile ülkeye Batı kültür ve medeniyetinin değerlerini kabul ettirmede aileyi toplumsal değişimin bir aracı olarak kullanmasının, bugün yaşanan krizde payı olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Bu durum; Batı kültür ve medeniyetinin değerlerinin eğitim aracılığıyla bu ülke insanına kabul ettirilmek istenmesi; aynı kalp ve ruhta iki farklı medeniyetin değerlerinin var olmasına sebebiyet vermiş ve ailenin sahip olup savunduğu kendi kültür ve medeniyet değerleri ile aileye dayatılan yabancı değerlerin çatışmasını ortaya çıkarmıştır. Bu da sosyal şizofreni durumuna sebebiyet vermiştir. Özellikle cumhuriyet döneminde yetişen genç nesiller, okulla aile arasında değer çatışmasının kurbanı olmuşlardır. Aile değerleri ile okul değerleri arasında yıllar boyu yaşanan bu değer çatışması, gençlerin daha sonra kurdukları kendi aile yapılarında da etkisini göstermiştir.

Bu medeniyet değiştirme çabaları doğrultusunda sosyal boyut göz önüne alınmadan yapılan plansız ve programsız sanayileşme, kentleşme, göç, nüfusun belli yerlerde yoğunlaşması, aile açısından yığınla problemi beraberinde getirmiştir. Ekonomik krizler, işsizlik, yoksulluk, kent hayatında daha da korumasız vaziyette bulunan aileyi olumsuz yönde etkilemiştir. Bu ve benzeri sorunlar evliliğe ilginin azalmasına, gayrimeşru ve nikâhsız birlikteliklerin artmasına sebebiyet vermiştir. Kadının, iş hayatında, fıtratına uygun olmayan iş kolları ve ortamlarında çalışması, doğurganlık hızının düşmesi ve neslin yaşlanması sorununu ortaya çıkarmıştır. Türkiye olayın bu boyutuyla henüz ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olmamakla beraber tedbir alınmadığı takdirde mevcut ivme geleceğin tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini göstermektedir.

Dünyada değişik alanlarda meydana gelen değişimin aile yapımız üzerinde etkisi son derece büyüktür. Küreselleşme adı altında estirilen rüzgârın tüm yerli değerlere bir saldırı boyutunda olması, toplumsallaşma yerine bireyselleşmeyi teşvik etmesi, tüketim kültürünü savunması, sabit ve kalıcı hiçbir değer kabul etmeyip her şeyi haz, hız ve tüketim kültürü üzerine oturtması ülkemizdeki aile yapısını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir.

Her şeyi eşyalaştırma ve alınır satılır meta durumuna indirgeme, toplumsal değerlerde çözülmeye sebep olmaktadır. Hayatın maddileştirilmesi, evliliğin haz ve madde üzerine inşa edilmesi eğilimi, aile bireylerinin birbirine olan tahammülünü azalmakta ve birbirinin “kahrını çekmeme” duygusunu beslemektedir. Sabrın kalmadığı bir yerde bir müddet sonra sevgi, saygı ve sadakat da yok olmaktadır. Boşanmaların son yıllarda hızlanmasına bu açıdan bakmakta fayda vardır. Tek ebeveynli ailelerin artması ile ruhsal dünyaları yıkılmış çocukların, geleceğin Türkiye’sinde çok ciddi bir sorun kaynağı olacağı gözden ırak tutulmamalıdır.

Gerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yaptığı yayınlarda, gerek Aile Şûralarında yapılan tartışmalarda ve alınan kararlarda ve gerekse akademisyenlerin yaptığı araştırmalarda aile yapısının iyiye gitmediği ifade edilmekte; ana sebep olarak da bireysel, ailevi ve toplumsal değerlerde ortaya çıkan erozyon ve çözülme gösterilmektedir.

Öyleyse ailede meydana gelen çözülmeyi durdurmanın yolu, hayatın, kendi kültür ve medeniyetimizin değerlerine göre tanzim edilmesi, haz ve tüketim kültürüne karşı mücadele edilmesi, internetin olumsuz etkilerinin giderilmesi ve başta medya olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarla sivil toplum örgütlerinin olumlu istikamette bileşke kuvvet oluşturacak tarzda aileye desteğinin sağlanması ve halkın sürece seyirci olarak değil icracı olarak dâhil edilmesi gerekmektedir.

İşte, “Kur’an’a Göre Mutlu Aile” çalışması, bu amaçla yapılmış özgün bir araştırmadır. Araştırmada kendi kültür ve medeniyetimize özgü aile yapısının ana kodları ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Kur’an merkeze alınarak aile yapısı, aile bireylerinin karşılıklı hak ve sorumlulukları aileye ilişkin anahtar kavramlar esas alınarak değerlendirilmiştir. Aile yapısı ve mutluluğu ile aile bireyleri arasındaki karşılıklı hak ve sorumluluklar, “saadet”, “felah”, “fevz”, “meveddet(sevgi)”, “merhamet ve şefkat”, “saygı”, “müsâmaha”, “af”, “adalet”, “fedakârlık”, “sabır/öfke kontrolü”, “iffet”, “sadâkat”, “israf”, “kanaatkâr olma”, “eş değer olma”, “şiddet”, “kavvam”, “nüşuz” ve “itaat” anahtar kavramları çerçevesinde incelenmiştir.

Çalışmada, sekülerleşmenin ve modernleşmenin aile üzerindeki etkileri, bireyselleşme, evin otelleşmesi ve kadınların çalışması, dînî, ahlâkî ve toplumsal değerlerin aşınması, evlenme yaşının gecikmesi, eşte aranan özelliklerin değişmesi, çocuk sayısındaki düşüş, boşanma oranındaki artış ve boşanmanın yol açtığı zararların çeşitlenerek artması açılarından özel bir değerlendirme yapılmıştır.

Araştırmada, kadın ve erkek cinslerinin cinsiyet olarak eş değerli (eşit değerli) olduğuna dikkat çekilerek fıtrat farkının getirdiği ayrıcalıklar, “fonksiyonel üstünlük” kavramsallaştırılması yapılarak değerlendirilmiştir. Bu yaklaşım, dikkate değer bir yaklaşım olup geliştirilmesinde fayda vardır. Ayrıca çalışmada dikkat çekilen çok temel bir konu da İslam’ın, cahiliye dönemine ilişkin her şeyi toptan reddetmemiş olduğu gerçeğidir. Araştırmaya göre cahiliye dönemi aile yapısında var olan durum ve uygulamalar, İslam tarafından üç ana sınıflandırmaya tâbi tutularak değerlendirilmiştir: 1. Tamamen reddedilenler, 2. Olduğu gibi kabul edilenler, 3. Kısmen tadilat yapılarak kabul edilenler.

Bu tasnifin daha sonraki çalışmalarda, sadece aile bazında değil, tüm bir sistem bazında ele alınıp incelenmesinde yarar vardır.

Çalışmada göz ardı edilmemesi gereken bir nokta, araştırmacının meseleyi sadece Kur’an’ı referans alarak ele alıp incelemesidir. Bununla birlikte metin içerisinde, ilgili yerlerde hadisler de referans olarak verilmiştir. Aile ile ilgili seçilmiş 40 hadis ve Kur’an’da aile ile ilgili ayetler, araştırmacılara yardımcı olmak maksadıyla ekler bölümüne konmuştur.

Böyle değerli ve anlamlı bir çalışmayı yapmış olan kıymetli genç araştırmacı Arzu Arıkan’a teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim. Çalışmayı dikkatle inceleyip değerlendiren ve son şeklini almasında önemli katkıları bulunan Doç. Dr. Fethi Güngör’e, çalışmanın kitaplaşmasına katkı sağlayan Araştırma ve Kültür Vakfı Genel Müdürü Aşkın Özcan’a ve diğer emeği geçenlere teşekkür ederim.

Prof.Dr. Burhanettin CAN

SEKAM Yönetim Kurulu Başkanı