Sekam
Henüz vakit varken...
Mail Adresiniz :
Şifreniz :
Mail Adresiniz : Şifreniz : Şifre Tekrar : Adınız Soyadınız : Telefon No ( isteğe bağlı) :
Prof. Dr. Ercan Öztemel: Çözümü Dışarıda Arayanlar, Çözümsüzlüğün Peşinde Koşarlar

Prof. Dr. Ercan Öztemel: Çözümü Dışarıda Arayanlar, Çözümsüzlüğün Peşinde Koşarlar

ÇÖZÜM BİZDE

Çözümü Dışarıda Arayanlar, Çözümsüzlüğün Peşinde Koşarlar

05.04.2021

SEKAM (Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi)’da yayınlanan “Dijital Dönüşümü İyi Anlamak ve Türkiye’nin Dönüşümü” eserinin yazarı Prof. Dr. Ercan Öztemel (*) ile hem eserini hem dijital dönüşümü hem de Türkiye’nin dönüşümünü konuştuk. Geleceğin Türkiye’si ile ilgili önemli ipuçları bulacağınızı düşündüğümüz söyleşiyi ilginize sunuyoruz:

  • “Dijital Dönüşümü İyi Anlamak ve Türkiye’nin Dönüşümü” eserinizin kitap haline geliş sürecini anlatır mısınız?

E. ÖZTEMEL: SEKAM tarafından bir konferans vermeye davet edildim. Entelektüel birikimi çok yüksek bir kesime karşı konuşacaktım. Özellikle dijital dönüşüm ile ilgili birçok yanlış bakış açılarını da düzeltmek için, bunu bir fırsat olarak gördüm. Seminere ilgi çok yüksek oldu. Zaman geçiyor, sorular bitmiyordu. SEKAM yönetimi bu ilgiyi görünce, konferanstan sonraki sohbet sırasında, birlikte çalışarak kitaba dönüştürülmesini teklif etti. Prof. Dr. Burhanettin Can hocamın hem yönlendirmesi hem de cesaretlendirmesi ile kitap yazma fikri oluştu, gelişti ve gerçekleşti. Kedisine şükranlarımı iletirim. “Dijital Dönüşümü İyi Anlamak ve Türkiye’nin Dönüşümü” eserinin oluşmasının her safhasındaki gayretinden dolayı da minnettarım.

  • Bu eserinizde “Teknolojik gelişmenin, ileri teknolojiye sahip olmanın, dijital dönüşümün iyi anlaşılmasının” önemi üzerinde duruyorsunuz. Sosyal Bilimler (Sosyoloji, Mantık, Felsefe, Edebiyat, Tarih, Dinî İlimler vb.) ile düşünce alanında ileri atılım nasıl yapabiliriz? Bunun için neler yapılmalıdır?

E. ÖZTEMEL: Ben teknik ve sosyal diye bir ayırım yapmıyorum. Dijital dönüşüm, bundan böyle hayatın her kesiminde etkisini gösterecek. Ben düşüncenin dönüşümünden bahsediyorum. Zaten kitap da buna dikkat çekiyor. Hayatın her alanında, hangi alan olursa olsun, dönüşüm olacak. Bu doğal olarak o sahadaki bakış açılarını, iş yapış tarzlarını, inceleme ve yorumlama yöntemlerini, değerlendirme kriterlerini vb.ni değiştirecek.

Makale yazmanın yolu bile değişiyor. Konuların belirlenmesinde dikkate alınan hususlar değişiyor. Her alanda, gelecekte olmamız gereken noktaya gidebilmemiz, bugünden o alanda gelecek gözlüğünü takabilmek ve o gözlük çerçevesinden olayları yorumlayabilmek ile mümkün olabilecektir. Bu değişim fabrika yönetiminde olduğu gibi, politikada, askeriyede, eğitimde, sivil toplum örgütlerinin yönetiminde vb. olacak.

Bugünden yarın ne olacak diye beklemek yerine ne yaparsak yapalım, hangi meslekte olursak olalım, geleceği kendimizin tasarlayıp hayata geçirmeye gayret etmemiz gerekir. Mesele bu kadar basit. Ya siz geleceği tasavvur edip yürürken diğerleri sizi izleyecek; ya da siz bekleyeceksiniz, birileri bir yol haritası belirleyecek ve siz onu izleyeceksiniz. O zaman, Ne değişmeli? Hangi araçları kullanmalıyız? Bunları nasıl dijitalleştirebiliriz? İnsan desteği olmadan kullandığımız yöntemleri nasıl çalışabilir hale getirebiliriz? Önce hangilerini dijitalleştirmeliyiz? vb. soruları sürekli olarak kendimize sormalı ve cevaplandırmalıyız. Ben her zaman söylerim: -Çözümü dışarıda arayanlar, çözümsüzlüğün peşinde koşarlar.

  • Teknolojik değişim ve dönüşüm ile toplumsal değişim ve dönüşüm karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir. Kendi kültür ve medeniyet değerlerimizin bu teknolojik gelişmelerden olumsuz etkilenmemesi için neler yapılmalıdır? Nasıl bir “yol, politika ve strateji” izlenmelidir?

E. ÖZTEMEL: Teknolojik Değişim ile Toplumsal Değişimin birbirini etkilediği doğrudur. Ancak bu son dönüşüme gelinceye kadar önce teknoloji ve endüstriyel kurum ya da kuruluşlar dönüşüyor, sonra da toplumlar dönüşüyordu. Şimdi iş tersine döndü. Önce toplumlar dönüşüyor, sonra toplumun her bileşeni onu izliyor. Bu durumda sosyokültürel hayatın her zamankinden daha fazla aktif olduğu söylenebilir.

Değerleri yaşatmak ile toplumu dönüştürmeyi karıştırmamak gerekiyor. Herkesin şunu çok iyi anlaması lâzım. Toplumlar teknolojileri ile değil, değerleri ile yaşıyor. Bizim de bu gerçeği canlı tutmamız lazım.  Teknoloji araç olarak kullanılıyor. Basit bir dil ile anlatmak için söylersem, telefon kullanımı yaygınlaştı diye büyükleri ziyaret etmekten kaçınmamamız lazım. Kültürel unsurları, gelenek ve göreneklerimizi, manevi değerlerimizi canlı tutmak için teknolojiyi kullanmayı hedeflemeliyiz. Yani telefonu ziyaret etmemek için değil, ziyaret edemediğimiz zamanlarda da irtibatı kesmemek için kullanmalıyız. Eğitim sistemi, bu gerçeği genç yaşlarda çocuklarımıza aşılamayı hedeflemelidir.

Toplumsal dönüşüm, değerler manzumesinin şemsiyesi altında gerçekleştirilirse sarsılmaz bir kültürel sağlamlık ve toplumsal bütünlük sağlanabilir. Böyle bir toplumu yıkmak kolay kolay mümkün olmaz. İşte o zaman teknoloji de gelir. Her alanda yeni iş modelleri ve imkânlar da bulunur. Bunun geçmişte çok örnekleri vardır. Osmanlının doğuşunda da bu vardır. Almanya’nın yeniden dirilişinde de bu vardır. Japonya’nın bilişim toplumundaki gücünün ardında da bu düşünceler manzumesi vardır. Dün öyle oldu ise bugün ve yarın da aynı şekilde olacaktır. Bize düşen, değerler manzumesini temel kriter olarak alıp stratejik yaklaşımlarımızı ve teknolojik gelişmeleri hayat için değer üretecek şekilde kullanmaktır.

  • Bu değişim ve dönüşüm sürecinde, geleneksel iş ve meslek sahiplerinin olumsuz etkilenmemesi için hükümetler / yöneticiler ne gibi tedbirler almalıdır? Nasıl bir eğitim sistemi -genel hatları ile- uygulanmalıdır? Özellikle Yükseköğretimde ne gibi değişikliklere gidilmelidir?

E. ÖZTEMEL: Geleneksel iş sahiplerinin etkilenmemesi diye bir durum yok. Etkilenmesi kaçınılmaz. Hükümetlerin kabul etmesi gereken, her şeyin artık eskisi gibi olmayacağını bilip ona göre eğitim programlarını güncellemeleridir. Ben babamın yaptığı işi yapmadım. Akademisyen oldum. Ama beni yetiştiren hocalarımın yaptıkları gibi beyaz önlükle ve tebeşir tozları altında ders anlatmadım. Benim çocuklarım da akademisyen olduklarında benim gibi çalışmayacaklar.

Geleceğe, gelecek gözlüğü ile bakıp, anlamak lâzım. Her şeyin bugünkü gibi gideceğini varsaymak yanlış olur. Geçmişteki geleneksel iş ve meslek sahiplerinin çoğu bugün olmadığı gibi, bugün mevcut olanların bir kısmı da gelecekte olmayacak. Bunun çok sayıda örneği var: Meselâ eskiden kalaycı, yorgancı, hallaç, postacı gibi meslekler vardı. Kitapta da yazdım; bunlar artık yok.

Eğitim sistemi bu gidişatı iyi okuyabilirse, gençleri gelecek dönemlere göre hazırlayabilir. Yoksa gelecekte işsizlik ordusu oluşur. Ben, gelecekte iş gücü ihtiyacının dört kat artacağına inanıyorum. Ama bugünün geleneksel mesleğini yapanlara ihtiyaç olmayacağı da açık. Gelecek dönemlerin ihtiyaçlarını öngörüp yeni meslekler keşfetmek ve eğitim sistemini bunlara göre yeniden yapılandırmak, ülkeler için mühim bir ihtiyaçtır.

  • Endüstri 5.0 (Bilgi Toplumu)’dan, Toplum 6.0 (Sizin ifadenizle Hikmet Toplumu)’a gelinecek. “Hikmet Toplumu” ile nasıl bir toplum düşünüyorsunuz? Uygulanabilir “Hikmet Yönetim Modeli” ile neyi kast ediyorsunuz? Bu modelle ilgili bazı ip uçları verir misiniz? Nasıl gerçekleştirilecektir?

E. ÖZTEMEL: Keşke onu şimdi söyleyebilseydim. Bu konu araştırılması gereken bir konu. Bir şekilde onu modelleyeceğiz. Ama henüz bu konuda net bir şey bilmiyorum.

Bilginin özünde, bizi doğruya götürecek mekanizmaların bulunması gerekiyor. Yani gerçekleşen olayların hikmetini belirleyip ona göre en uygun çözüm yöntemlerini hayata geçirmek gerekiyor. Bizim şer zannettiğimiz şeyde hayır, hayır zannettiğiniz şeyde de şer olabilir.  Bu anlayış, bizim en önemli manevi değerlerimizden birisidir. Her şeyin bir hikmeti olduğuna inanırız. Madem öyle, neden onu iş hayatımızın bir parçası yapmayalım? Neden tüm işlerimizi, bakış açımızı bu hikmete dayamayalım. Hepimiz kendi işimizde bu hikmeti aramalıyız. Ama, Bunun bir formülü nedir? derseniz. Ben, henüz bir çözüm öneremiyorum. Düşünmeye ve bu problemi çözünceye kadar uğraşmaya devam etmeliyiz. 

  • Türkiye, Sosyal Bilimler ve Mühendislik alanında iyi bir potansiyele sahiptir. Fakat bu potansiyeli maalesef koruyamamakta (beyin göçü ve güvenlik) ve bu potansiyelden -son zamanlarda bazı olumlu adımlar atılmış olsa da- yine de yeteri kadar yararlanılabildiği söylenemez. Bu hususta neler yapılmalıdır?

E. ÖZTEMEL: Aslında siz meseleyi söylediniz. Konu önemli. Bir şekilde entelektüel sermayemizi içerde tutmak ve geliştirerek toplumsal değere katmamız gerekiyor. Burada coğrafi sınırları kastetmiyorum. Dünya artık çok yakın. Eskiden Elazığ’dan İstanbul’a trenle üç günde gelmiştik. Şimdi ise uçakla sadece 45 dakika. Dünyanın neresinde olursanız olun, istediğiniz yere hizmet edebilirsiniz. Önemli olan o entelektüel birikimleri değere dönüştürecek sistemler kurmak.

İPhone Amerikan malı; ama hiçbir parçası Amerika’da üretilmiyor. Dünyanın birçok ülkesinde üretilen parçalar bir yerde bir araya getiriliyor. Ama tasarımı Amerika’da yapılıyor. Kimse hangi parçayı nasıl bir araya getireceğini bilmiyor. Tasarım bilgisine sahip olan kazanıyor. Biz beyin göçünden korkmayalım. Beyin göçü yerine beyin gücünü kullanmayı deneyelim.

Şimdi bana ‘her şey yerinde güzel hocam’ diyeceksiniz. Ama bu durum, ulaşım imkânlarının kısıtlı olduğu zamanlarda idi. Artık öyle değil. Aynı odada yan yana sohbet eder gibi internetten ders anlatıyoruz.  Önemli olan dünyadaki beyinlerimizi keşfedip onlardan istifade edecek sistemler kurabilmektir.

Ben, 2003 yılından 2015 yılına kadar Kazakistan Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde ders anlattım. Bir kere Kazakistan’a gitmedim. Öğrencilerim ile çok güzel ilişkilerim oldu.  Bir kere aynı yerde olmadık. Ama değişik zamanlarda halâ karşılaştığım öğrencilerim var. Başarılı iş adamı olanların birçoğu bana mesajlar gönderdiler.  Aynı şekilde, yurt dışındaki değerlerimizden ve beyin gücümüzden istifade etmenin yollarını bulmalı ve arttırmalıyız.

  • Geleceğin dünyasında robotlar ve insanlar aynı platformda birlikte çalışacaklar. İnsanların ve robotların ilişkilerini belirleyen bir hukuk sistemi ile ilgili çalışmalar yapılıyor mu? Bu hususta neler yapılmalıdır?

E. ÖZTEMEL: Robotların ve insanların birlikte çalıştığı bir dünyaya doğru hızla sürüklendiğimizden artık kimsenin kuşkusu yok. Bundan her sektör payını alacak. İmalât ve eğitim sektörleri, ticaret, kamu hizmetleri, tarım, finans dünyası, hukuk vb. hepsi etkilenecek.

Bu alanlarda yeni gelişmelere uygun özgün düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Ya siz başından yapılacakları kendiniz tasarlayıp gelişmeleri kontrolünüz altında yürüteceksiniz ya da olayları gidişata bırakıp, sorunlar oluştukça çözüm üreteceksiniz. O zaman da başkalarını taklit etmeye başlayacaksınız. Ben bunu doğru bulmuyorum. Kendi sistemlerimizi kendimiz yapılandırmalıyız.

Bilişimin hukuku var. Daha geliştirmeliyiz.  İnsanlar, âlim robotlar yapabildikleri gibi, zalim robotlar da yapabilirler. Bunu düzene sokmak için bir robotun, bir alışveriş merkezinde onlarca insanı öldürmesini beklememek gerekir. Sorun olduktan sonra çözüm üretmek için sahip olacağımız zaman, sorun yokken sahip olacağımız zamandan çok daha azdır. Sağlıklı düşünerek olaylara hukukî zemin oluşturmak ne güzel olur. Meselâ, Amerika’da bir eyalet 2017 yılında yollarda sürücüsüz araç kullanmanın kanuni alt yapısını oluşturdu. Orada herkes sürücüsüz araçları üretirken o kanun hükümlerine göre üretiyor. Bizde şu anda böyle bir şey yok. Bu gibi konulara şimdi eğilmezsek ileride nasıl disipline edeceğiz, bilemiyorum. Bunu konu uzmanlarının ve karar vericilerin takdirine ve değerlendirmesine bırakıyorum.

  • Bazı insanlarda şöyle bir korku var: Yapay zekâ öyle bir gün gelir ki, insanı ve insanlığı yok edecek bir güce erişebilir. Böyle bir ihtimal var mıdır? Varsa, ne gibi tedbirler alınmalıdır?

E. ÖZTEMEL: Bu konuya kitabımda yer verdim. İnsan, ancak kendi zekâsı kadar zeki olan robot yapabilir. Kendisinden daha zekisini yapamaz. Ama iki kişi bir araya gelirse, yaptıkları robot daha zeki olabilir.  İnsanlar bu süreçte âlim robotlar yapabilecekleri gibi, zalim robotlar da yapabileceklerdir. Bu konuda gecikmeden hukukî düzenlemelerin yapılması lâzımdır. Konuyla ilgili Çalıştaylar oluşturulup muhtemel olumsuzlukları önleyici tedbirleri geliştirmek gerekmektedir.

Her durumda insanlar kötü fiil işleyen robotlar yapmaya tevessül ederler. Ama benim şahsî kanaatim o yöndedir ki, kötü bir insanı önlemek, kötü bir robotu önlemekten on kat daha zordur. Robotlardan korkmak yerine, onları ‘hizmetimizde nasıl çalıştırabiliriz’ diye kafa yormamız gerekir. Gelişmiş ülkeler böyle düşünüyor ve sürekli olarak robot korkusu salmak yerine robotun hâkimi olma düşüncesini öne çıkarıyorlar. Eğitim sistemimizde bu konuya özel olarak yer vermek önemli bir ihtiyaçtır.

  • “Değişim ve dönüşümü izlemek önemlidir. Asıl marifet, değişim ve dönüşümü peşinden sürükleyebilmektir. Bu süreçte yarışta önde olmak başarılabilir; ama önde kalmayı sürdürebilmek gerçekten çok zordur.” sözlerinizden hareketle; “yarışta önde olmak” ve “önde kalmayı sürdürebilmek” için nasıl bir yol izlenmelidir?

E. ÖZTEMEL: Onu da kitabımda yazdım.  Değişimin temel ayaklarını strateji ve liderliğin oluşturduğunu iyi anlamalı ve doğru stratejiler uygulamalıyız. Çözümü dışarıda aramayıp kendi sistemlerimizi kendimiz üretmenin derdine düşmeliyiz. Dönüşümü hem meslekî hem toplumsal hem de kültürel açıdan önemsemeli ve öncelikli görmeliyiz. Değiştirmekten ve dönüştürmekten korkmamalıyız. Hata yapmaktan çekinmemeliyiz. Hata yapana ceza vermemeliyiz. Risk almayı, iş hayatının başarı kriteri saymalıyız. Risk alanları cesaretlendirmeliyiz. Daha böyle birçok şey sayabiliriz. Kısaca teknolojiyi yönetmeyi mutlaka başarmalıyız Aksi halde, teknoloji gelir ve bizi yönetir. O yönetirse, istediği yöne çeker, istediği yerde durdurur. İstemediği yöne bir adım bile atmak mümkün olmaz.

Şimdi söylüyorum. Bugün her yaptığı çalışmayı patent altına almayan kurumlar 5-10 yıl sonra pazarda iş yapamazlar. Çünkü yaptıkları her şeyin patenti olacak ve büyük paralar ödemeden iş hayatına devam edebilmeleri çok zor olacaktır.

  • Küresel güçlerin kurmak istedikleri “Küresel Yeni Dünya Düzeni” / “Dijital Dünya Düzeni” ile ilgili alınması gereken tedbirler nelerdir? Önerileriniz…

E. ÖZTEMEL: Bu, ülkenin önemli ve millî bir meselesi olmalıdır. Ülkemizin kendi dijital düzenini oluşturması gerekir. Başkalarının kuralları ile oyun oynamak, belirsiz bir dünyada koşuşturmaktan ibarettir. Kendi yolumuzu kendimiz çizmeliyiz. Ben bunun için topyekûn bir seferberlik ilân edilmesi gerektiğini, akademik camia, endüstri, kamu hizmetleri arasındaki uyumu sağlayacak stratejik hamlelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Cumhurbaşkanlığı Dijital Ofisi’nin, bu gerçekten hareket ederek aksiyon planlarını çok hızlandırması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizdeki entelektüel birikimi bir an önce toplayıp değere dönüştürmek lâzımdır. Bunun için de tüm alanları kapsayan, sosyal, ekonomik, kültürel, endüstriyel, kamu hizmetleri gibi alanların hepsini harekete geçirecek bir plan ve programa ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Devletin en üst düzeyinde alınan kararları, en aşağıdaki bireylere indirgeyecek bir sistem kurulmadan; en alt düzeyde üretilen bir değeri, en üst düzeydeki ana programın bir parçası olarak ülke menfaatine dönüştüren bir mekanizma olmadan bu işin başarılması zordur. Başarmak mümkün olsa da bu, ancak o işi yapanların bireysel gayret ve çabaları ile sınırlı olur. Ümit ederim ki ülkemiz bu gidişatı yakalar ve önemli bir fırsatı kaçırmadan geleceğin dünyasında olması gereken yere ulaşır.                                                                                                                            

RÖPORTAJ: SEKAM

(*) Prof. Dr. Ercan Öztemel, MÜ Mühendislik Fakültesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı Başkanı.