Sekam
Henüz vakit varken...
Mail Adresiniz :
Şifreniz :
Mail Adresiniz : Şifreniz : Şifre Tekrar : Adınız Soyadınız : Telefon No ( isteğe bağlı) :
TÜRKİYE’DE AİLE

TÜRKİYE’DE AİLE

SUNUŞ

Sosyal Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM), Araştırma Kültür Vakfı’nın (AKV) sosyal ve ekonomik alanlarda araştırma yapan bir birimidir. SEKAM, saha araştırmaları, alan araştırması, vaka analizleri yapmak üzere kurulmuştur.

SEKAM, saha araştırmalarının yanı sıra teorik derinlikli ilmi araştırmalar da yapmaktadır. SEKAM, yaptığı araştırmalarda ülkenin temel sorunlarını bağımsız bir bakışla tespit etmeyi, fotoğrafını çekmeyi ilke edinmiştir. Tespit edilen sorunlara, kendi kültür ve medeniyetimizin temel değerleri esas alınarak çözüm önerilerinde bulunulmaktadır. Anlık, kısa vadeli çözümler yerine kalıcı, uzun vadeli çözümler üzerinde durulmaktadır. Türkiye’nin günü birlik çözüm arayışlarından kurtulması gerektiğine inanılmaktadır. Günü birlik çözüm arayışlarının bu ülkeyi her seferinde getirdiği nokta bellidir. O nedenle zor, meşakkatli ve bedel isteyen çözümler için, halkın katkısı, fedakârlığı istenmelidir. Halkın aktif desteği olmadan siyasetin tek başına sorunları çözüme kavuşturması mümkün değildir.

Bu anlayış ve yaklaşımla SEKAM tarafından, Türkiye’de ailenin durumu araştırılmış, aileye ilişkin bir fotoğraf çekilmiş ve sorunlar tespit edilmiştir. Bu çalışma aileye ilişkin yapılmış saha çalışmalarının en kapsamlı olanıdır. TUİK’in belirlediği 12 bölgede ve bu bölgelerdeki toplam 67 vilayette, 6748 kişiye 156 sorudan oluşan anket uygulanmıştır. 156 soru ile aileye ilişkin olmak üzere toplumsal yapı, evlilik, nikâh, eşe ilişkin tutum ve tavırlar, namus, cinsellik, boşanma, şiddet, anne-baba çocuk ilişkisi, anne-babaların çocuk yetiştirme tutumları, çocuklarla iletişim, medya ve boş zamanları değerlendirme alt alanlarında Türkiye’nin aile fotoğrafı çekilmiştir. Bu alt alanların her biri; bölge, cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, medeni durum, aylık gelir düzeyi, ailenin kendisini hissettiği sosyo-ekonomik düzey, meslek, evlilik süresi, doğulan yerleşim merkezinin niteliği, en çok yaşanan yerleşim merkezinin niteliği, şu anda yaşanan yerleşim merkezinin niteliği, çocuk sahibi olup olmama, evliliğin anlamı, yapılan evlilik sayısı, evlenme biçimi, evlilikten memnuniyet düzeyi, evlilik yaşı, eşten memnuniyet düzeyi, eşle iletişim düzeyi ve sıklığı, internet kullanma sıklığı, dini bilgi düzeyi, dini bilgiyi edinme biçimi, aileye yüklenen anlam, namusa yüklenen anlam, TV izleme sıklığı faktörlerine bağlı olarak incelenmiştir.

Genel olarak aile, tarihin en eski örgütlü yapısıdır. İlk insanla birlikte aile kurumu meydana gelmiş, nesilden nesile intikal ederek, değişik şekiller alarak günümüze kadar ulaşmıştır. Etkisi ve önemi asla kaybolmamış bir sistem, bir yapı, bir kurumdur. İnsanlık ailenin yerini tutabilecek bir başka yapı ortaya çıkaramamıştır.  Toplumun yapı taşıdır.  Neslin devamını, toplumsal sürekliliğini en sıhhatli bir şekilde sağlayan bir yapı olarak insanda kimlik ve kişiliğin inşa edilmesine, toplumsal değerlerin korunup zenginleştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Böylelikle toplum geleceğe taşınmaktadır.  Annelik, arkadaşlık, nesli devam ettirme arzusu, ebeveynlik duyguları, ailede birlikte inşa edilip kökleşmektedir. Sorumluluk, sadakat, güven, bağlılık ve birlik duyguları orada aşılanmaktadır. Cinsel davranışların sıhhatli bir şekilde düzenlenmesi, sevgi ve arkadaşlık duygularının geliştirilmesi, toplumsal statünün sağlanması, koruma duygusunun geliştirilmesi aile sayesinde mümkün olmaktadır.

Ayrıca aile, sorun çözen, sorun çözme kabiliyeti en yüksek olan ve bu konuda alternatifi olmayan tek kurumdur. Bireylerin sorunlarının ele alınıp öncelikle çözüme kavuşturulmak istendiği en önemli fiziksel ve ruhsal bir dünyadır.

Değer bağı ile akrabalık bağının birleşip güç kazandığı bir mekândır, atmosferdir. Bu iki ana bağın sağlam olarak kalması gerekir. Bağlardan birinde meydana gelen kopma diğerini da etkileyip zayıf kılmaktadır. Sağlam aile yapıları sağlam toplumları ortaya çıkarmıştır.

Sağlam aile yapıları, kendisi ile çevresi ile toplumla, hayatla ve doğayla barışık, sağlıklı, dengeli, istikrarlı ve sorumluluk sahibi şahsiyetli nesiller inşa ederler.  Bu sebeplerden dolayı aile kurumu toplumlar için son derece önemlidir.

Ailenin diğer bir özelliği de, hem değişimin bir aracı olması hem de değişime karşı en şiddetli direnen bir kurum olmasıdır. Osmanlı’nın son yüzyılı ile Cumhuriyet dönemi aileyi dönüşüm aracı olarak görmüş ve kullanmıştır.

Aile, önemine rağmen en çok ihmal edilen kurumlardan biridir. Batı dünyasının 40-50 yıl önce yaşadığı ve halen devam etmekte olan krizi, Türkiye 1980 sonrasında yaşamaya başlamıştır. Yaşanan kriz, Batı düzeyinde bir kriz değildir, krizin başlangıç anıdır. Ancak tedbir alınmadığı takdirde gelinecek nokta Batı ile aynı olacak, belki de daha kötüye gidecektir.

Türkiye’nin, batılılaşma serüveni ile ülkeye Batı kültür ve medeniyetinin değerlerini kabul ettirmede aileyi toplumsal değişimin bir aracı olarak kullanmasının, bugün yaşanan krizde payı olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Batı kültür ve medeniyetinin değerlerinin eğitim aracılığıyla bu ülke insanına kabul ettirilmek istenmesi; aynı kalp ve ruhta iki farklı medeniyetin değerlerinin var olmasına sebebiyet vermiş ve ailenin sahip olup savunduğu kendi kültür ve medeniyetinin değerleri ile aileye dayatılan yabancı değerlerin çatışmasını ortaya çıkarmıştır.  Bu da toplumsal şizofreni dediğimiz bir duruma imkân vermiştir. Özellikle yetişen genç nesiller, okulla aile arasında değer çatışmasının kurbanları olmuşlardır, bu durum daha sonra kurdukları aile yapılarında etkisini göstermiştir.

Bu medeniyet değiştirme çabaları doğrultusunda, sosyal boyut göz önüne alınmadan yapılan plansız ve programsız sanayileşme, kentleşme, göç, nüfusun belli yerlerde yoğunlaşması, aile açısından yığınla problemi beraberinde getirmiştir. Ekonomik krizler, işsizlik, yoksulluk, kent hayatında daha da korumasız vaziyette bulunan aileyi olumsuz yönde etkilemiştir. Evliliğe ilginin azalmasına, gayrı meşru nikâhsız birlikteliklerin artmasına sebebiyet vermiştir. Kadının iş hayatında fıtratına uygun olmayan iş kolları ve ortamlarda çalışması, doğurganlık hızının düşmesi ve neslin yaşlanması sorununu ortaya çıkarmıştır. Türkiye olayın bu boyutuyla ilgili ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olmamakla beraber, tedbir alınmadığı takdirde mevcut ivme geleceğin tehlikeli olabileceğini göstermektedir.

Dünyada birçok alandaki değişimin ülkemizdeki aile yapısı üzerinde etkisi son derece büyüktür. Küreselleşme adı altında estirilen rüzgârın, tüm yerli değerlere bir saldırı boyutunda olması, toplumsallaşma yerine bireyselleşmeyi teşvik etmesi, tüketim kültürünü savunması, sabit kalıcı hiçbir değer kabul etmeyip, her şeyi haz ve tüketim kültürü üzerine oturtması ciddi bir tehlike olarak ülkemizdeki aile yapısını tehdit etmektedir. Her şeyi eşyalaştırma, alınır satılır meta durumuna indirgeme, toplumsal değerlerde çözülmeye sebep olmaktadır. Hayatın maddileştirilmesi evliliğin sadece haz ve madde üzerine inşa edilmesi ile aile bireyleri arasında birbirine tahammül azalmaktadır. Birbirinin kahrını çekme duygusu zayıflamaktadır. Sabır olmayan bir yerde bir müddet sonra sevgi, saygı ve sadakat da olmamaktadır.  Boşanmaların son yıllarda hızlanmasına bu açıdan bakmakta fayda vardır. Tek ebeveynli ailelerin artması ile psikolojik ruhsal dünyaları yıkılmış çocukların, geleceğin Türkiye’sinde çok ciddi bir sorun olacağı gözden ırak tutulmamalıdır.

Aile yapısına bizim kültür ve medeniyetimizin yüklediği kutsallık, batılılaşma serüveni ile maddileştirilince; nikâhın sağladığı kutsiyet anlamsızlaşmaya başlamış ve hazzı esas alan nikâhsız birliktelikler artmaya başlamıştır. Bu da gayrı meşru çocuk sorununu beraberinde getirmektedir. Bu nokta da Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün yaptığı araştırma sonuçları hassasiyetle değerlendirilmelidir.

Yine dikkat edilmesi gereken bir nokta da, Medyanın kahir ekseriyetinin ve internetin bu sürece hizmet etmiş olmasıdır. 

Anayasanın 41. Maddesi çerçevesinde Devlet aileyi korumakla sorumlu tutulmuştur. Bu amaçla Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı adı ile bir devlet bakanlığı bu işle görevlendirilmiş ve onun bünyesinde de Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu kurumun temel görevlerinden biri; “faaliyet konuları ile ilgili alanlarda kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, sosyal amaçlı vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özel sektör kuruluşları ile işbirliği yapmak, bunların sosyal alandaki çalışmalarına destek sağlamak, ortak projeler gerçekleştirmek ve uygulamaktır.” Kurum, teşkilat kanununun gösterdiği bu görevi, değişik araştırma projeleri yaptırarak ve Aile şuraları gerçekleştirerek, gerek projelerde ve gerekse Şuralarda önerilen çözümler istikametinde ifa etmeye çalışmaktadır. Kurum 1990 yılında I. Aile Şurası’nı, 1994 yılında II. Aile Şurası’nı, 1998 yılında III. Aile Şurası’nı, 2004 yılında IV. Aile Şurası’nı ve 2008 yılında da V. Aile Şurası’nı gerçekleştirmiştir. Yine ayrıca bu kurum, aile ve kadın ve çocuklarla ilgili 53’ü bilim serisi, 17’si tanıtım serisi, 30’u eğitim serisi ve 20’si bizim dünyamız serisi olmak üzere toplam 120 yayın yapmış bulunmaktadır.

Gerek Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün yaptığı yayınlarda, gerek Aile Şuraları’nda yapılan tartışma ve alınan kararlarda ve gerekse akademisyenlerin yaptığı araştırmalarda aile yapısının iyiye gitmediği ifade edilmekte; ana sebep olarak da bireysel, ailevi ve toplumsal değerlerde erozyon ve çözülme olması gösterilmektedir. SEKAM olarak yaptığımız bu aile araştırması bulguları da bunu teyit etmektedir.

Öyleyse ailede meydana gelen çözülmeyi durdurmanın yolu, hayatın, kendi kültür ve medeniyetimizin değerlerine göre tanzim edilmesi, haz ve tüketim kültürüne karşı mücadele edilmesi, internetin olumsuz etkilerinin giderilmesi ve başta medya olmak üzere tüm kurum ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin olumlu istikamette bileşke kuvvet oluşturacak tarzda desteğinin sağlanması ve halkın sürece seyirci olarak değil icracı olarak dâhil edilmesi gerekmektedir.

Araştırmanın önemli bulgularını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Evlilikte duygu-akıl dengesinin sağlanması gerekir. Bunun için tecrübeli aile büyüklerinin görüşlerinin alınması ağırlık kazanmaktadır.

Başarılı evlilik için eşler arasında, anlayış ve hoşgörü, saygı, sadakat, sorumluluk ve din birliği gibi ana ortak noktaların olması öngörülmektedir.

Toplum nikâha özel önem vermekte ve nikâhsız birlikteliklere ve evlilik dışı çocuğa karşı çıkmaktadır. Toplum dini nikâhın, aileye kutsallık ve ulviyet kattığı görüşündedir. Bu nedenle resmi nikâhla birlikte dini nikâh da kıydırmaktadır.

Toplumdaki önemli değişimlerden biri de, namus kavramını hem erkek hem de kadın için aynı değerde görmesidir. Toplum, zina yapanları eşit ağırlıkta olmak üzere ahlaksız diye nitelendirmektedir. Toplum, namusu sadece bedenle ilgili görmemekte, hem bedenle hem de düşünceyle ilişkilendirmektedir.

Gençlerin cinsellikle ilgili bilgileri, bilgi ve tecrübe sahibi olmayan arkadaşlarından edinmiş olması ciddi bir sorundur.  Bu nedenle de evlilerin cinsellikle ilgili ciddi sorunları vardır. Bu noktayı, ailelerin ve ilgili kurumların göz önünde bulundurması gerekmektedir.

Çocuklarla en iyi iletişim kuran annelerdir. Çocukların terbiyesi ile genellikle anneler ilgilenmektedir. Çocuk terbiyesinde artık dede ve ninelerin yeri/etkisi yok gibidir. Bu da büyük aile tipinin çözülmeye başladığının bir göstergesidir. Evlerde dede ve ninelerin olmaması, her iki eşin çalıştığı ailelerde çocuğun bakım ve terbiyesini zorlaştırmakta ve de sorun ailenin dışında çözülmeye çalışılmaktadır. Kreşler ve bakıcılar, annenin, ninenin boşluğunu dolduramamaktadır.  Bu durum küçük yaştakiler için sevgi sorununun meydana gelmesine sebebiyet vermektedir. Kreş ortamında büyüyen çocukların, ileri yaşlarda anne- babalarını huzur evlerine gönderme eğiliminde olma ihtimali bir tehlike olarak dikkate alınmalıdır.

Üzerinde durulması gereken bir durum boşanmadaki artıştır. Asıl tehlikeli olan, aile içerisinde yaşanan basit sorunlarda dahi eşlerin hemen boşanmayı akla getirmiş olmalarıdır.  Birbirine tahammülsüzlük eğilimi artmaktadır. Bu da aile üzerindeki hem iç kontrol mekanizmasının hem de dış kontrol mekanizmasının zayıfl amış olduğunu göstermektedir. Yapılan çalışmada ana sebep ve en etkili unsur, temel değerlerdeki yıpranma olarak görülmektedir.

Toplum Türkiye’de ahlakî bir erozyon yaşandığına inanmaktadır. Bunun için çocukların dini bilgilere sahip olmasını bir güvence olarak görmektedir. Bu noktada çalışmanın en ilginç bulgularından biri, dine inanmayanların %80 gibi bir çoğunluğunun çocuklarının dini bilgi öğrenmesini istemiş olmasıdır.

Ahlakî çürümede medyanın ve internetin çok önemli bir katkısının olduğu, yine bu çalışmanın en önemli bulgularından biridir. İnternet, medyadan daha etkili bir araç olarak her geçen gün varlığını hissettirmektedir. Ahlakî boyut itibariyle medyanın Basın ahlakı çerçevesinde daha kontrol edilebilir olmasına karşılık; internetin olumsuz etkilerini kontrol edebilme çok daha zordur. İnternette ‘istendiği yere kadar gidebilme’ imkânın var olması, gelecekte tedbir alınmadığı takdirde toplumun her kesimini olumsuz etkileyebilecek gelişmelere sebebiyet verebilir.

Projeye destek veren Araştırma Kültür Vakfı yöneticilerine, Projeyi büyük bir fedakârlıkla ve yetkinlikle yürüten Proje Yöneticisi Doç. Dr. Celalettin Vatandaş’a ve araştırma grubuna, araştırma bulgularını tartışarak onlara derinlik ve zenginlik katan SEKAM Yüksek İstişare Kurulu üyelerine, araştırmanın her aşamasında yardımcı olan proje koordinatörü Cevat Özkaya’ya ve Uğur Altun’a, kitaplaştırılmasına katkıda bulunan İlhan Gündoğdu’ya ve Metin Çığrıkçı’ya ve diğer emeği geçenlere teşekkürü bir borç biliriz.

Prof. Dr. Burhanettin CAN

SEKAM Yönetim Kurulu Başkanı