Sekam
Henüz vakit varken...
Mail Adresiniz :
Şifreniz :
Mail Adresiniz : Şifreniz : Şifre Tekrar : Adınız Soyadınız : Telefon No ( isteğe bağlı) :
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERNİN HAYAT TARZI VE TOPLUMSAL DEĞERLER

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERNİN HAYAT TARZI VE TOPLUMSAL DEĞERLER

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN HAYAT TARZI VE TOPLUMSAL DEĞERLER 

TAKDİM

İnsan hayatının önemli bir dönemi olan “gençlik çağı”, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yönü ile insanın bedensel, ruhsal ve sosyal gelişmesinin ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir dönemi kapsamaktadır. Gençlik dönemi, bir yandan bunalımlar, çatışmalar, yanılgılar, çelişkiler ve kararsızlıklarla gencin gerek kendisiyle ve gerekse çevresiyle çatışma dönemi iken; diğer yandan da, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, kendini ispat ve kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu yüzden, toplumun içinde bulunduğu buhranlardan en fazla etkilenen kesim de yine gençlik kesimidir. Tarihimizin son 200 yıllık dönemi, gençliğin kişilik ve kimlik arayışının en yoğun ve en çalkantılı olduğu bir dönemdir. Bu çalkantıların şiddetini artırarak devam ettiği bir dönemde SEKAM’ın gençlikle ilgili yaptığı araştırma, gençlik üzerinde yapılan en son ve kapsamlı olmasından dolayı önemlidir. 

Gençlik üzerinde değişik zamanlarda yapılmış bazı çalışmalardan da yararlanarak, gençliğin mevcut durumunu, istatistikî bilgilere girmeden, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: 

•Sigara, alkol, kumar, uyuşturucu kullanma eğiliminde artış, bunları meşru görmek. 
•Fuhşu, eşcinselliği, lezbiyenliği meşru görmek. 
•Şiddete eğilim göstermek. 
•Bilgisayar ve internet bağımlılığında artış. 
•Ferdileşmek, yalnızlaşmak, sanallaşmak. 
•İletişim kopukluğu ve sosyal bağlılık ve dayanışma ruhunun yok olması, 
•Davranış bozukluğu, psikolojik olarak gelgit yaşamak. 
•Parçalanmış kimlik-kişilik, kendine belirlediği kimlikle, düşünce ve davranışlarının uyuşmaması, tezatlı davranış, şizofren/melez kimlik. 
•Din algısında zedelenme, laikleşme-sekülerleşme. 
•Toplumsal değerlere yabancılaşma, değer yargılarında zedelenme. 
•Kavramsal kargaşa, zihinsel kirlenme: din, laiklik- sekülerlik, ateizm, ahlâk, iffet, hayâ, vefa, aile, mahremiyet, nikâh, nikâhsız birliktelik, zina, eşcinsellik, aşk. 
•Başkalarına karşı güven kaybı, kendisine karşı güvenme ile güvenmeme arasında gidip gelme (özgüven kaybı),
•Kuşaklar arası çatışma ile oluşan güven bunalımı, 
•“Her şeyi bilir” psikolojisinde olmak. 
•Gelecek korkusu ve ülkeden göç etme isteği. 
•Kendini sorumlu hissetmemek; fakat başkalarını sorumlu tutmak. Sorumluluk ve yükümlülük duygusu ile alay etmek; çevresini, kendine karşı sorumlu saymak, 
•Birlikte yaşadıklarını kendine mecbur saymak, kendini kimseye karşı mecbur saymamak. 
•Kendini ifade edebilecek, meramını anlatabilecek tarzda lisana hâkim olamamak. 
•Her şeye sahip olma hakkını kendinde görmek; “Buna hakkım var mı?” gibi bir soruyu sormamak. Köşe dönmeci zihniyet, maddiyatçılık eğilimi, 
•Sahip olduğu şeylerin kiymetini bilmemek ve umursamamak. 
•Sınırsız bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergilemek, marka tutkusu, gösteriş. 
•Elde etmek istedikleri ile haklı olmak arasında bir ilişki kurmamak. Elde etmek istediklerinde kendini haklı saymak (emeğin, değer olarak önemini kaybetmesi), 
•Anormal giyim tarzı. 
•Aşırı uyku uyuma. 
•Erken ergenleşme. 
•Günlük ve anlık yaşamak, geleceğe yönelik plan yapmamak. 
•Bilgiye kendi çıkarı için ilgi duymak, bilgiyi paylaşmamak. 
•Genel olarak paylaşım duygusundan yoksunluk. 
•Rol modellerini, bilim adamları, düşünürler, din adamları ve siyasetçilerden seçme yerine, popüler öğelerden seçme.

Bütün bunlar, henüz bir sosyal problem boyutuna ulaşmamıştır. Hastalık, başlangıç aşamasındadır. Vakit varken, acilen tedbir alınması gerekmektedir. 

Gençliğimizin böyle bir değişim göstermesi normal midir? Gençlik, kendi kültür ve medeniyetinden, kendi değerlerinden niçin kopmakta ve yabancılaşmaktadır? Niçin sanallaşmakta, ferdileşmektedir? Ailenin, kentleşme ve göç politikalarının, Türkiye’nin medeniyet tercihinin, sistemin öngördüğü hayat tarzının, eğitim sisteminin, medyanın, toplumsal değerlerdeki çözülmenin bunda bir payı varmıdır? Bu ve buna benzer soruları sormak ve cevaplarını bulmak zorundayız. Gençlikle ilgili yapılmış çalışmalardan, devlet ricalinin değişik zamanlarda yaptığı açıklamalardan ve yayınlanmış anılardan yararlanarak, gençliği olumsuz olarak etkileyen faktörleri, aile içi ve aile dışı faktörler olarak iki sınıfta toplayabiliriz:

I-    Aile İçi Faktörler: 
•Aile ortamının etkisi. 
•Ailenin parçalanması/yıkılması. 
•Evin otelleşmesi. 
•Sorunların konuşulmaması. 
•Çocuklara ilgisizlik. 
•Aile içi yanlış eğitim. 
•Sevgi ve şefkat eksikliği. 
•Doğru iletişim kurulamaması. 
•Akraba çevresinin etkisi. 
•Cinsellik konusunda yanlış bilgilenme. 
•Ekonomik sıkıntılar. 
•Dinî eğitim yetersizliği. 

II-    Aile Dışı Faktörler •
Küresel Güçlerin etkisi (Siyonizm, ABD, AB, Yabancı İstihbarat Örgütleri..). 
•Büyük medyada yer alan diziler, filmler ve özel programların etkisi. 
•İnternet ve sosyal medyanın etkisi. 
•Feminist hareketlerin etkisi. 
•Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin etkisi. 
•Satanizmin etkisi. 
•Ateizmin etkisi. 
•Türkiye’nin yanlış kültür ve medeniyet tercihi: Seküler Batı kültür ve medeniyet tercihi, 
•İki kültür ve medeniyet değerlerinin çatışması ile oluşan şizofreni. 
•Yanlış eğitim politikası. 
•Yanlış kentleşme politikası. 
•Yanlış tarım/sanayi /hayvancılık politikası. 
•İşsizlik: İş bulamama korkusu. 
•Okuyamama korkusu.

Bu faktörlerin çatışmasının meydana getirdiği ortam, gençlikte kimlik ve kişilik krizine sebebiyet vermiştir. Araştırmada, gençliği bütün boyutları ile ele almış olmakla birlikte, özellikle değerler ve kimlik tanımlanması üzerinde özenle durulmuştur. Gençliğin kimliği, 

3 ana grup çerçevesinde ele alınmıştır:
1.  Grup: Modern, Geleneğe bağlı, biraz modern-biraz geleneksel.
2.  Grup: Müslüman, İnsan, Türk, Kürt, Alevi, TC vatandaşı, diğer,
3.  Grup: Müslüman, Dindar, İslâmcı, Muhafazakâr, Milliyetçi, Ülkücü,   Liberal, Devrimci, Demokrat, Sosyalist, Atatürkçü, Komünist,   Ateist, Kemalist, Laik, Sosyal Demokrat, Feminist, İlerici.

Hangi sınıflandırma olursa olsun, gençlerin, değerlerle ilgili sorulara verdikleri cevaplarla, seçtikleri, benimsedikleri kimlikleri arasında çok ciddi tutarsızlıklar olduğu görülmektedir. Gençlerin verdiği cevaplara bakıldığında, gençlerde çok ciddî kavram kargaşası olduğu, kavramların muhtevasının ne olduğunu bilmedikleri ve kavramların içini boşaltarak kullandıkları gerçeği ile karşılaşmaktayız. 

Yayınlanmış birçok eserde, “teorik olarak tanımlanan, öngörülen gençlikle, kendisini bu kimlikle tanımlayan, pratikte var olan, yaşayan gençlik arasında nasıl bir ilişki vardır?” sorusu henüz araştırılmış değildir. Teorik olarak öngörülen nesille, pratikte var olan nesil arasındaki ilişki, ilk defa bu çalışmada, belli boyutları ile araştırılarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu açıdan, bu çalışma, özgün bir özelliğe sahip olup, birçok ezberi bozacak, gençlikle ilgili alışılagelen kalıpların kullanılmasının yanlışlığını ortaya koyacak ve bize yeni sorumluluklar yükleyecektir. Özet olarak ifade etmek istersek, araştırmanın özü, gençlikle ilgili zarf ile mazrufun birbirini tutmadığı gerçeğini ortaya çıkarmış olmasıdır. 

Gençlik dönemini; biyolojik, psikolojik, ahlâkî ve sosyal açıdan gel-gitlerle dolu bir arayış, bir değişim, gelişim, olgunlaşma, bir dünya görüşü, bir hayat felsefesi, bir değer sistemi arama, bir kimlik ve kişilik inşa etme dönemi olarak tanımlayabiliriz. Buna göre araştırma sonuçları, gençlerimize sağlam bir dünya görüşü, bir değer sistemi ve bir kimlik kazandıramadığımızı ortaya koymaktadır. Diğer araştırmalarda kısmen görülen bu olgu, çalışmamızda çok daha bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Nesil meselesi, bir kültür ve medeniyet davasıdır. Nesil, bir ülkenin, bir milletin ve bir devletin geleceğidir. Neslin kaybı; ülkenin, milletin ve devletin kaybı demektir. Bu sebeple nesil meselesi, sadece ailenin meselesi olmayıp, topyekûn bir milletin, siyasetin ve devletin meselesidir. Siyasetin, kısır meselelerle uğraşmaktan kurtulup, geleceğimiz olan neslin inşasına yönelmesi, şarttır, elzemdir ve zorunludur. Bu noktada siyasetin sorumluluğu büyüktür. 

Yeni neslin en temel özelliği, benmerkezci oluşu; en vazgeçilmez değeri de, özgürlüktür. Sınırları çizilmemiş bir özgürlük anlayışının vücut verdiği, ortaya çıkardığı bir hayat tarzı modeli, tedbir alınmadığı takdirde, tüm değer sistemimizi tahrip edebilir. Başbakan tarafından gündeme getirilen kız ve erkek üniversite öğrencilerinin aynı evde yaşamaları hadisesi, söz konusu ettiğimiz tehlikenin sadece bir boyutudur. Başbakanın açıklamaları üzerine Türkiye’de başlatılan tartışma, tartışmanın boyutu ve tarafları, tehlike ile ilgili iddiamızın bir göstergesi durumundadır. Tüm genetik, fıtrî, kültür ve medeniyet kodlarımıza rağmen konunun hayat tarzına müdahale olarak algılanması, değerlendirilmesi ve tepki verilmesi, toplum olarak ciddî bir zihinsel karmaşa ile karşı karşıya kaldığımızı ortaya koymaktadır. Bu zihinsel karmaşa, hattâ kaos, gençlik kesimine gelindiğinde daha da büyümekte ve derinleşmektedir. SEKAM’ın gençlik araştırmasında genel olarak genç kız ve erkeklerin özel olarak da üniversite öğrencisi kız ve erkeklerin aynı evde kalmalarına, yaşamalarına gençliğin nasıl baktığı ve yaklaştığı kısaca ele alınıp değerlendirilmiştir. Son günlerde üniversiteli genç kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalmaları ile ilgili tartışma başlayınca, konunun daha geniş bir çerçevede ele alınması zorunluluk haline gelmiştir. Bu sebeple, SEKAM’ın gençlik araştırmasında konuya ilişkin sorulan iki ana soru, araştırmanın imkân tanıdığı çok farklı değişkenler göz önüne alınarak, çapraz sorgulama yapılarak gençliğin meseleye bakışı, özel olarak ele alınıp değerlendirmiştir. 

Elinizdeki eser, bu amaçla ortaya çıkmış olup, ana çalışmanın özel bir halidir; güncel tartışmalara ışık tutacağı kanaatindeyiz.

 Çalışmanın kitap haline getirilmesine katkıda bulunan, Aşkın Özcan’a, İlhan Gündoğdu’ya ve emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkürü borç biliriz.

 Prof. Dr. Burhanettin CAN 
SEKAM Yönetim Kurulu Başkanı